7 Nisan 2012 Cumartesi

kaybedemeyenler

Mavi. Masmavi düşlere uzanırdık çayın öte yüzünde. Şimdiyse altın kafeslerde vatansız. Sahipsiz. Yersiz. Yurtsuz.

Kabuklar kırılıp da bulutlar kaplarken gökyüzünü uzanıp da tutamadık. Kocaman bir nefes çekip de, savuramadık üzerimize gelenleri. Sonbahar ruhumuza geldi. Kartpostallarda güzel duran bordo renkli ağaçlar içimizi mesken tuttu. Gölge aradık, güneş bile bulamadık. Değiştik. Değişti rengimiz. Gri ve bordo, danslar etti sazlar eşliğinde. Seyretmenin çaresizliğiyle, alkışlar eşliğinde kendi düşlerimizi unuttuk. Kaybolduk. Kaybettik denizi. Gökyüzü ile sevişemeyince bardakta saydam duran deniz, yüreğimizde çamura bulandı. Dalga aradık, kum taneleri vurdu suratımıza. Biz doğuran kazanlara hayatımızı adamışken, ölenlere inanamadık. Sindiremeyip de değişmeyi, önce bir kaç damla sonra ırmaklar dolusu kan ile bastırdık midemizi.

Harcadık. Harcatmaya kurulu dünyaya, elimiz boş gelmesek de, hiç hoş gelemedik. Önce hayallerimizi, sonra cebimizdekileri en son da ümitlerimizi tek tek harcadık. Öyleki, sizleri bile harcadık. Üzerimize giydik. Çamaşır makinesine attık. Özlemek bundandır belki de eski bayramları. Kıskanmak bundandır belki kaybedenleri. İç çekmek bundandır belki de Atay'a.

Biz kaybetmeyen yeni nesiliz. Bizi unutmayın. Biz kaybedecek hiç bir şeyi olmayan, aynaya çıplak bakamayan, var olmayı bile beceremeyen, ürkek ve salak, kaybedemeyenleriz.