16 Kasım 2012 Cuma

bohemia (e tabi prag da olur.)

Aslında gezi yazısı yazma işine Gülten Dayıoğlu ve onun Meksika'ya Yolculuk adlı kitabı sebebiyle kılım. Ama daha önce benim de gezi yazılarım mevcut. O yüzden bu kısmı sorun etmiyorum...

Yıllardır içimde saçma bir Prag sevgisi barındırmaktaydım. Hiç bir sebebi ve açıklaması yok bu durumun. Daha önce Avrupa'da bir kez adam akıllı bulundum. Prag'a dair çok az fotoğraf gördüm. Ama okuduklarım, içini doldurmaktaydı bu sevginin. Yine bir şirket event'i sayesinde kendimi buldum Bohemia'da. 3 gün sürecek organizasyonun içine karıştırmadım, sevgimi. Organizasyonun sonundan öteki hafta başına kadar izin alıp, içimdeki bütün yalnızlık, sıkılmışlık hissini ayaklarımdan Bohemia sokaklarına boşaltmak istedim.

Arnavut kaldırımı. Franz Kafka. Komünizm Müzesi. Lennon duvarı. Karluv Most(Charles Bridge). Martı. Güvercin. Kafka Müzesi. Acı. Protesto. Bilet kontrolü olmayan tramvaylar. Metrolar. Hard Rock Cafe. Bakarak saati anlamanın imkansız olduğu Astronomical Clock. İsyan. Hristiyan mezarlığı. Yahudi Mezarlığı. Kafka'nın mezarına Aykut tarafından bırakılan not. Çimler. Bebek götüyle dolu heykeller. Castle. Gotik. Detaylar. Detaylar. Detaylar. Arnavut kaldırımı. Kristal. Kuklalar. I Love Prague. Kaz. Ördek. Black Light Theatre. Pahalı yemek. Çakal exchange ofisler. Bulut. Soğuk. Sarı saçlı insanlar. Yeşil gözlü insanlar. Fotoğraf makinesi eklentili uzak doğulular. Sokak çalgıcıları. Sokak oyuncuları. Sokak Ganalıları. Kahveler. Seyyar ümitçiler. Kemancılar. Nehir. Akıp gidenler. Kaybolup gidenler.

Okumak zor. Yazmaksa çok kolay. Ben hiç yalnız değilim. Kendimle birlikteyim.

Burada düşünmek çok zor. Turistler tarafından orospu yapılmış bir şehirdeyim. Şehrin hüznü, parayla alınmış kahkahaların arkasında yatıyor. Mezarlıkların içerisinde, şimdiki Marks&Spencer ve Sephora'nın tam ortasında başlamış olan isyanların ruhu yatıyor. Kendimi Prag'a benzeticek kadar ileri götürüyorum işi. O kadar ukalalaşıyorum. Sanki bir yıldır benim de içimde milyonlarca turist var, ve her birinin elinde bir kazma ruhumu derinlere gömüyorlar.

Daha fazla derine gitmeden, gidin görün Prag'ı. Hala parlıyor. Üstelik her köşesi cennet olan yurdumun üzerine, çok iyi geliyor.