15 Kasım 2010 Pazartesi

O diil de..

Yarın Bayram!

Unutuyoruz kendi ufak gerçekliklerimizde dünyanın geri kalanını. Geçtim afrikasını bokunu püsürünü, bak ondan bahsetmiyorum. Anadolu dan bahsediyorum lan, küçük ilçelerden, üç caddenin birbirini kesmesiyle oluşturulmuş çarşılarında mutlu insanların yaşadığı memleketlerden.

Yarın Bayram!

Kim bilir kaç çocuk gidicek ilk kez camiye, alnı secdeye değicek. Ne dediğini bilmeden ezberden dualar okucak. O hani çok karşı çıktığımız şeyler var ya, onları söylücek. İmamlar çıkıcak yükseklere, vaaz vericek, şehitler için fatihalar okunucak. Camiden çıkmadan cemaat bayramlaşıcak, yıllardır bitmeyen cami ihtiyaçları için yine para toplanıcak.

Sonra baba eve gelicek, anne babanın elini öpücek. Çocuk babanın elini öpücek, harçlığını alıcak. Evin önünde koç kesilicek. Kan akıcak, Tanrı için. Yüzler gülücek. Mükafatlandırılıcak Tanrı kanla, masumiyet vahşete kurban olucak, kurban vahşete masumiyet. Et kesilicek, ilk mangalı sabahın köründe yenilicek, keşkek yapılıcak. Et kesilicek gün boyu, ertesi gün ziyaretler.

Yarın Bayram!

Ülkenin heryerinde bambaşka hayatlar, ülkenin heryerinde aynı hayatlar. Ve biz yine kendi derdimizde. Okulun son senesi belki, ya da ilk senesinde. Tekel eylemcisi yüreğiyle dünyaya küfredicez. Oysa yarın binlerce çocuk ilk kez secdeye alnını koyucak. Yıllar sonra bizim gibiler yapıştırıcak bu sefer etiketi. Apaçi, kıro, türbanlı, zalım. Komik lan, ben de gülüyorum, tıpkı senin gibi. Ama olucak. Kırılmıcak düzen. Yarın bayram olucak sen arkadaşlarınla buluşurken ülkenin geri kalanında. Sen eylem broşürünü hazırlarken, sen CHP'ye küfrederken, sen AKP'ye AQP derken, tam o sırada bayram olucak. Sen elindeki kitabın sol sayfalarını çevirirken, namaz kılınıcak. Sonra o bayramlara gidicek senin sadaka dediğin beyaz eşyalar, duble yollar, geri dönücek ak oylar. Sen yeni broşürünü hazırlıyo olucaksın.

Yarın Bayram!

Ve unutuyoruz! Ne kadar kopuk olduğumuzu! Ne kadar uzak olduğumuzu! Bilmem hangi üniversitenin tozlu sahnesinde bilinçlendirme safsatasına yenik düşerken, bilmem hangi kültür merkezinde ülkeyi her gün kurtarırken, bilmem nerdeki çevreciliğimizi paslı metallerle bileğimizi zincirleyerek gösterirken.

Yarın bayram olucak ve binlerce kurban!

Tanrıya veya unutmuş zihinlere...

2 Şubat 2010 Salı

o son yağmurda çok ıslanan bir balıktım neticede

"Sigara içmek öldürür"

Öyle yazıyor dipte salınan paketin üzerinde doktor. Ölmedik ama işte. Duruyoruz yerli yerimizde.

Demek ki her yazılı olan doğru değil doktor. Yalan söylüyorsunuz siz de en nihayetinde. Sıkkınım. İçtiklerim öldürmedi beni. Peki ben nasıl öleceğim doktor? Pardon. Yanlış kişiye bir soru oldu değil mi? Sizin Hipokrat'a edilmiş bir yemininiz vardı. Ayıp olur şimdi ölmüş adamın ruhuna. E peki sen de sattıysan ruhunu Hipokrat amcaya, ben kime güveneceğim doktor? Bu sefer hangi yalancıya inanacağım ben? Sosyolog da değilsin değil mi? Ama insansın be doktor. Bilirsin.

Can öyle bir sıkılıyor ki bazen doktor. Nefes bile alamıyor insan. Boğazında kocaman düğüm, sen çözmeye çalıştıkça o dolanıyor. Asılıyorsun, kopmuyor. Misina gibi, ben oltanın ucunda balık, O ise oltasını çoktan iskelenin parmaklıklarına bırakmış bir balıkçı. Ölemiyorum bile lan! Dolandıkça dolanıyorum deryada en kuzu hallerimle. Doktor? Dinliyorsun beni değil mi? Sen hiç ağzının tam orta yerinden olta iğnesi yedin mi? Senin hiç boğazına düğümlendi mi son lokman? Yok ama. Balık tutmak fazla proleter işi kalır. Sen tanımını dahi bilmediğin devlet in proleterisin. Patronu görmeyince çalışmak daha mı kolay doktor? Acıtmayım senin de canını.

Bazen böyle oluyor işte doktor. Acıya bulanınca tüm vücudun, göz de görmez oluyor. Bağırıyorum, kırıyorum, döküyorum. Ben çok acı veriyorum doktor. Hazır "ben" bu kadar acı çekerken, ölsem olmaz mı doktor? Lanet olsun kocaman denize. Boğulamıyor ki hiç bir balık suda.

Oysa ben, gitmek istedim doktor. Uzaklarda vursun yüzgeçlerim dalgalara, solungaçlarımdan okyanusun en sidiksiz oksijenini alıyım istedim. Doymuyorum ama doktor. Bu aptal misina görünmüyor ki koyu mavide. Ne vardı sanki şunu da yutsaydım. Hiçbir balık doymuyor ki doktor. Ben de mi karışmalıydım yoksa sürülere, balıkçı ağlarının toplu katliam müjdesini bekleyerek. Ben de mi düşünmemeliydim yoksa, en öndeki nereye giderse oraya yüreğimi de götürerek. Sürülere mi var dostluklar, arkadaşlıklar; düşünenlere yok mu doktor?

Bir olta iğnesi...

Hepsi bu mu bana kalan doktor?

Konuşsana be adam! Görmüyor musun doktor? Ölemiyorum işte koca denizde.

Yardım etsene!

31 Ocak 2010 Pazar

Ardam'a

Hayat çok garip bir oyun kardeşim. Bu satırları sana şimdi yazmak, doğum gününde yazıyor olmak çok sinir bozucu. Keşke sana bu satırları herhangi bir gün, sadece günlerden perşembe olduğu için, ya da bir kez daha güneş doğudan doğduğu için, ya da ne bileyim bu bozkırdan güneye doğru uçan bir kuşun hatrına yazıyor olsam. Ama olmuyor. Hayat, insanın aklını sürekli meşgul ediyor.

Özür dilerim.

On yıl geçti, senin annemizin kucağından tüy dolu kafanla bana gülümseyişinin ardından. Ve ben o anın tadını hala yeniden yaşayamadım. O güzelliğe doyamadım. "Abi olmak" ödevleri benim için hep töleranslı oldu. Gittim işte yanından, sebebini ben bile doğru düzgün anlayamadan, öğrenemeden hayattan. Öyle gerektiğini söylediler, öyle oldu. Sen küçücük bedeninle, Balıkesir'deki sıcacık evimizin koridorlarını koşarken, annemizin, babamızın "yapma oğlum, dikkat et oğlum" endişelerini duyup mutlu olurken; ben Ankara'da kendi hayat oyunumun en badireli en sıkıntılı günlerini oynadım. Sen de oynadın, güldün, sarıldın, birileri seni sarsın istedin, sarılmak istedin. Ben yoktum. Bana sarılamadın. İlk kez bisiklete bindin, ilk kez sokağa çıktın, ilk kez arkadaşın oldu, ilk kez bir mahalle maçında kendine yer buldun, ilk kez bir kızı dünyanın en saf duygusuyla sevdin, ilk kez okula gittin, ilk kez yazılı oldun, ilk kez öğretmenin sana "aferin" dedi, ilk kez öğretmeninden yaptığın haşarılıklar yüzünden azar işittin. Onlarca, belki de yüzlerce ilk'in oldu ufacık hayatında. Ve ben yanında olamadım. Kardeşim,

Özür dilerim.

Aramızda uzanan asfalt, yüzlerce kilometre boyunda bir siyahlık. Kollarımız yetmez birbirimize uzanmaya, dokunmaya. Ama inan, bir kez aklıma düşünce sen, geliveriyorsun sanki yanıma. Sıcaklığını duyuveriyorum ben. Sanki seninle uyumuşum, ve sen beni o en gerilimli rüyalarında tekmelemişsin gibi ağrıyor karnım. Sanki yine yatakta boğuşmuşuz gibi terliyorum bir anda, kızarıveriyor suratım. Sanki boynuma sarılıp da ağlamışsın gibi ıslanıyor omuzlarım, sanki "Abicim!" demişsin gibi çınlıyor kulaklarım. O zaman hiç bir mesafe kalmıyor işte Ardam. Dedim ya hayat çok garip bir oyun diye. Açılıveriyor tüneller sanki bir masalın kahramanlarıymışızcasına koca koca asfaltların altından tam yanıbaşına.

Yıllarımız var Ardam önümüzde. Omuz omuza olucağımız yıllarımız. İstediğin an, her türlü derdinde yardımına koşacak bir abin var. Seni çok seven bir abin. Seni, sanki kendi parçasıymışcasına, sanki kendi çocuğuymuşcasına seven bir abin. Ve bu acayip oyunda ne yaparsan yap, nasıl hata yaparsan yap yanında olucak olan bir abin. Seni hep destekleyecek olan bir abin. Buna söz veren abin.

Geçtiğimiz 10 yılda çok güzel bir hayata başladın Ardam. İmrenilesi bir baban ve sevgi dolu, sımsıcak bir annen var. Pırıl pırıl bir cennette yaşıyorsun. Tadını çıkar. Başarı pınarı senin çeşmeni hiç boş bırakmıcak. Şimdiye kadar nasıl başarılıysan bundan sonra da öyle olucaksın. Sipsivri bir zekan var, ve herşeyin altından kalkabilecek güçtesin daha 10 yaşındayken. Hayatından sanatı asla çıkarma, gitarı sakın bırakma, çalışmaya devam et, tiyatro yap, resimler çiz. Bunlardan daha iyi dostu olmaz insanın hayatında bunu unutma. Arkadaşlarına, arkadaşlıklarına sahip çık. Hiç bir zaman çocukluk arkadaşlıkların kadar temiz arkadaşlıklar bulamazsın. Derslerinin dışında bambaşka şeyler öğren. Kitaplar candır, unutma. Hayattan ne kadar çok şey öğrenirsen, o kadar çok şey anlarsın ondan, o kadar zevk alırsın yaşamaktan, o kadar eğlenirsin, bunu sakın unutma!

Unutmaman gereken bir şey daha;

Her gözünü kapattığında, sana tam karşından gülümsüyor olucak abin.

Artık onlar basamağında da sayılar biriktirmeye başladı ömrün. Ne güzel.

Seni çok seviyorum canım kardeşim.

İyi ki doğdun.

İyi ki varsın.

Abin