12 Eylül 2011 Pazartesi

doğum günü hediyesi

Oğlum,

Bu satırlar geç kalmış ya da çok erken gelmiş bir özel gün hatırına karalanıyor. Muhasebe yap. 22 senenin muhasebesini istiyorum. Ne istedin, ne bekledin, ne buldun dünyadan?
22 sene boyunca yaptığın şey mücadele etmekti. En iyi olmak için, başarılı olmak için, en doğru olmak için ve daha acayip olanı, mutlu olmak için. Başarını sayılarla ölçtüğün sınavlara bağladın, iyiliği aldığın takdirlere, doğruluğu sana duyulan güvene. Hep kontrol halindeydin, “hayatım benim kontrolümde mi diye?”. Fedakarlık ettin, bir sürü fedakarlık, sırf bu değerler uğruna. Mutluluğun sana bencil geldi, başkalarının mutluluğu üzerinden tanımladın kendininkini de sırf bu yüzden.

Geldiğin nokta, artık hiçbir anlamı olmayan, duymaktan zerre keyif almadığın, üstüne üstlük sırıtmak zorunda kaldığın için ekstra mutsuz olduğun bir sürü övgü cümlesi, hiçbir boka benzemeyen asık surat, ve devasa bir yorgunluk. Artısı ise kıçını her zaman rahat ettirebilecek bir iş.

Değdi mi? Değmedi. Neden? Çünkü mutluluk aranan ve ya beklenen bir olgu değil. Mutluluk bir an. İnsanın hayatın yalanına kandığı anlar toplamı. Peki başarı, saygınlık gibi zor kazanılan kavramlar seni ne kadar kandırıyor? Yine bir an. Hepi topu bunun için çirkinleşiyorsun, kendini eziyorsun, kendini yoruyorsun oğlum. Hayatı yaşamadan, daha doğrusu başkaları için yaşayarak tüketiyorsun. Sonrası olup olmadığını bilmediğin bir hayatı.

Değiş. Bu gün yeniden doğ. Açlık, barınma, giyinme gibi fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığın sürece bunun sana hiçbir zararı olmaz. Değiş ve hırslarından kurtul. Değiş ve aramaktan vazgeç. Eğlen. Hayatın tadını çıkarmak için eğlen. İhtiyaçlarını karşıladığın sürece hayatında ayaklarına zincir vuran her şeyden kurtul. Her zaman gidebilecek cesaretin olsun, ve buna imkan veren hayatın. Kök salmadan yaşa. Çünkü mutluluğu, huzuru getireceğini sandığın bu algı, seni insanların tüketimleri üzerine kurulmuş bir dünyada hep arayış içinde, hep daha iyisinin arayışı içinde tutacak. Ve senin mutsuzlukların kimsenin umurunda değilken sen yalanlara kandığın anlar toplamı ile yetineceksin. Tüketeceksin mutluluk için yaptığın fedakarlıkları. Oysa buna ihtiyacın için, hayatta senin elinde olmayan şeyler bütününün senin huzuruna müdahale etmesine en az seviyede izin ver.

Yirmi üçüncü yıldan gün alıyorsun. Sana doğum günü hediyem Aykut Bal, kendini geri vermek olsun. Yirmi iki yıl çırpındığın hayatın sana bıraktıklarını alıp, yerine bir şey koymamak olsun.
Hayat mücadelesi denilen şey, mutlu olma mücadelesi değil, hayatta kalma mücadelesidir. Mutluluk, tek kişilik bir spordur. Yarış değil. Üstelik sporda kimse kaybetmez. Dünya savaş alanı değil.

Doğdun. İlk kez bu kadar içten söylüyorum belki de;

Hep mutlu ol!

4 yorum:

Demet Güliz Uslu dedi ki...

hic bu kadar ıcten soylemedim ben de. Yüregine saglık. Mutlu yıllar!

Adsız dedi ki...

kendime ihtiyaç duyduğum bi doğum günü hediyesi verecek olsam senin yazını yazmış olmak isterdim. Ya da farketmez seninkini de verebilirdim. Ama ben daha önce denedim insan başkasının mutluluğunu kendininkinin önüne koymaya alıştı mı tersini yapmayı beceremiyor. Özgürlüğe gelince, onu engelleyen öyle şeyler çıkarıyorum ki, kendimi kısıtlamaya (resmen pısmaya) alışmışım yani. İstediğin bişeyi yapıcakken saçma sapan nedenlerden dolayı yapamamak ve istemediğin bişeyi biri için yaptıktan sonra içini kaplayan duygu o kadar saçma ve o kadar acı ki... Merak ediyorum 23.doğum günü hediyeni kendine verebildin mi?

Aykut dedi ki...

Hiç bir şey değişmiyor. Sen değişiyorsun. Artık doğum günleri için hediyeler yok. Artık çabukça geçmesi istenen günler var. Esneklik sınırlı. Bir gün bir şeyler patlayacak. Zevkle o anı bekliyorum artık.

Adsız dedi ki...

O şeyler hiç patlamayacak bence, patlamasını bekleyeceksin hep ama oturup kalıcak içinde. Patlamasını beklemeden bir şey yapmalı ama ne? Bir de ''Artık çabukça geçmesi istenen günler var.'' çok sıkıcı olmuş sanki... O kadar da sıkılmaya gerek var mı ya da değer mi ki?