“Üzmek istemiyorum seni.” Ne çok
anlama gelir. Ne çok şey söyleyebilirim sana bir adet cümleyle. Güçlüyüm derim
mesela. Ben hiç üzülmedim, maksat sen üzülme. Kıyamayacak gibi de değilim bak
üstelik, uğraşmak istemiyorum daha fazla ama. Zaman kaybettirme daha fazla.
“Üzmek istemiyorum seni.” Korkağımdır
belki. Ya da suçlu. Vicdanımdaki muhasebe defterine yeni bir kayıdı
ekleyemeyecek kadar güçsüz. Bir de onun acısına katlanamıyorumdur artık. İnsan
katlanabileceği acıları ister mi sanki? Kendime mazeret bulamayacak kadar
çaresiz.
“Üzmek istemiyorum seni.” Kimbilir
belki de o kadar kızgınım ki sana. Sinirime hakim olamamaktan çekiniyorumdur.
İçimdeki katilin karnı çok acıkmıştır. Seni son kez uyarıyorumdur. Yüzleşme
tercihini sana bırakmışımdır. Açıktan tehdit.
“Üzmek istemiyorum seni.” Kararsızım.
Öyle miyim? Ben bir şeyler yapacağım ve sen çok üzüleceksindir. Beni
ilgilendirir yalnızca. Benim tasarrufumda her şey. Safi bencilliğime değer
yargısının vurduğu çekici görür gözüm. Dilimden sana koz olarak çıkar gizli
gündemim: “bak, aklımdasın.” Belki mazeretim olur ha? Hafifletici sebebim.
“Üzmek istemiyorum seni.”
Sen anladın.
Ama ben anlamadım.
1 yorum:
Kendi kendimize yarattığımız "üzmek istemiyorum" bahanesine sarılıp, daha çok üzüyoruz belki de...
Yorum Gönder