6 Aralık 2009 Pazar

Hop, Kaptan, Işıklara Gelmeden İnecek Var!

Doğada ne kadar bordo varsa gökyüzünde bugün. Yağmurlar çok saydam değil, karbonmonoksit şehirde. Kahverenginin gökte neden bordo durduğunun cevabı, sanırım o kocaman bulutların hemen arkasında gizli. Hemen değil. Işık otobüsüyle 8 dakika kadar süren bir yolculuğun sonunda.

Sinir bozucu çelişkiler. Sanırım dündü, yüksekçe bir yere çıktım. Zıpladım. Defalarca. Olmadı, çok uzaklar. Bulutlar çok uzaklar. Geri dönmek istedim. Yürüdüm, saatlerce. Çıktığım her yokuşun inişinde, daha çok yoruldum. Çok uzaklar. Her şey, herkes. Ve ufacık bir gerçek damlası düştü alnımdan, gözlerime doğru. Çok tuzlu. “Küçücük adımların” dedi.

Uzaklık görecelidir. Üstelik sadece başka uzaklara göre değil, sahibinin boyutuna göre de görecelidir. Unutma bunu. Her gün okulundan evine kadar yürüdüğün yol, bir karıncanın ömrü olabilir. Şimdi uzakta dediklerine başka bir pencereden bak. Bulutlar ne kadar uzaksa, sen o kadar küçüksün. Sen o kadar küçüksün ki bulutlar sana çok uzak. Sen küçüksün.

Ufacık bir ter damlasıydı bunları anlatan. Sularla konuşmak güzel. Hem ben çocukluğumdan beri yapıyorum bunu. Akan her şeyle konuşuyorum. Ama su farklı. İki hidrojen bir oksijen. Ciğerlerim için kullandığım en ucuz temizlik maddesinin üzerine iki küçük adım. En küçüğünden. Konuşmam gerek sularla. Anlamam gerek akmaları. Onun kadar homojen olmam gerek, onun kadar yok edebilmem gerek. Var olma kavgasından direksiyonu yok etmeye kırmam gerek bazen, beni varetmeyenleri.

Tanrılar evrenin en güzel köşelerinden birine kurmuşlar kumar masalarını. Deste deste insan. Kocaman bir masaya düşmekte birer birer. Maça, Karo, Kupa, Sinek... Ve ufacık joker olabilme şansı. Bilmediğim bir oyunun içinde hangi desteden olduğuma ya da olacağıma karar vermem için zorlanıyorum, neden varolduğu sorusunu tamamıyla unutmuş, deste kurulları tarafından. Devlet boynuma bastırmış, “senden ne çıkar?” diye bağırıyor, ya da ben paranoyalarımla yaşamayı çok seviyorum. Tek kozum var elimde, seçim zamanım. Henüz bir desteye yerleştirilmemiş, masanın üzerinde bekliyorum. Ve bir kumarbazın eline geçmeden bu masayı devirmek istiyorum. Devrilmek istiyorum.

Saçılmak istiyorum.

Karışmak istiyorum.

Renksiz olmak, renkli olmak istiyorum.

Ebruli.

...

Kulağımda o küçücük gerçek damlasının fısıltısı, imkansızın en uzağına giden bu otobüsten, sanırım daha fazla hayal kurmadan, hiç bir ışık görmeden;

İnmek istiyorum.

Hiç yorum yok: