31 Ocak 2010 Pazar

Ardam'a

Hayat çok garip bir oyun kardeşim. Bu satırları sana şimdi yazmak, doğum gününde yazıyor olmak çok sinir bozucu. Keşke sana bu satırları herhangi bir gün, sadece günlerden perşembe olduğu için, ya da bir kez daha güneş doğudan doğduğu için, ya da ne bileyim bu bozkırdan güneye doğru uçan bir kuşun hatrına yazıyor olsam. Ama olmuyor. Hayat, insanın aklını sürekli meşgul ediyor.

Özür dilerim.

On yıl geçti, senin annemizin kucağından tüy dolu kafanla bana gülümseyişinin ardından. Ve ben o anın tadını hala yeniden yaşayamadım. O güzelliğe doyamadım. "Abi olmak" ödevleri benim için hep töleranslı oldu. Gittim işte yanından, sebebini ben bile doğru düzgün anlayamadan, öğrenemeden hayattan. Öyle gerektiğini söylediler, öyle oldu. Sen küçücük bedeninle, Balıkesir'deki sıcacık evimizin koridorlarını koşarken, annemizin, babamızın "yapma oğlum, dikkat et oğlum" endişelerini duyup mutlu olurken; ben Ankara'da kendi hayat oyunumun en badireli en sıkıntılı günlerini oynadım. Sen de oynadın, güldün, sarıldın, birileri seni sarsın istedin, sarılmak istedin. Ben yoktum. Bana sarılamadın. İlk kez bisiklete bindin, ilk kez sokağa çıktın, ilk kez arkadaşın oldu, ilk kez bir mahalle maçında kendine yer buldun, ilk kez bir kızı dünyanın en saf duygusuyla sevdin, ilk kez okula gittin, ilk kez yazılı oldun, ilk kez öğretmenin sana "aferin" dedi, ilk kez öğretmeninden yaptığın haşarılıklar yüzünden azar işittin. Onlarca, belki de yüzlerce ilk'in oldu ufacık hayatında. Ve ben yanında olamadım. Kardeşim,

Özür dilerim.

Aramızda uzanan asfalt, yüzlerce kilometre boyunda bir siyahlık. Kollarımız yetmez birbirimize uzanmaya, dokunmaya. Ama inan, bir kez aklıma düşünce sen, geliveriyorsun sanki yanıma. Sıcaklığını duyuveriyorum ben. Sanki seninle uyumuşum, ve sen beni o en gerilimli rüyalarında tekmelemişsin gibi ağrıyor karnım. Sanki yine yatakta boğuşmuşuz gibi terliyorum bir anda, kızarıveriyor suratım. Sanki boynuma sarılıp da ağlamışsın gibi ıslanıyor omuzlarım, sanki "Abicim!" demişsin gibi çınlıyor kulaklarım. O zaman hiç bir mesafe kalmıyor işte Ardam. Dedim ya hayat çok garip bir oyun diye. Açılıveriyor tüneller sanki bir masalın kahramanlarıymışızcasına koca koca asfaltların altından tam yanıbaşına.

Yıllarımız var Ardam önümüzde. Omuz omuza olucağımız yıllarımız. İstediğin an, her türlü derdinde yardımına koşacak bir abin var. Seni çok seven bir abin. Seni, sanki kendi parçasıymışcasına, sanki kendi çocuğuymuşcasına seven bir abin. Ve bu acayip oyunda ne yaparsan yap, nasıl hata yaparsan yap yanında olucak olan bir abin. Seni hep destekleyecek olan bir abin. Buna söz veren abin.

Geçtiğimiz 10 yılda çok güzel bir hayata başladın Ardam. İmrenilesi bir baban ve sevgi dolu, sımsıcak bir annen var. Pırıl pırıl bir cennette yaşıyorsun. Tadını çıkar. Başarı pınarı senin çeşmeni hiç boş bırakmıcak. Şimdiye kadar nasıl başarılıysan bundan sonra da öyle olucaksın. Sipsivri bir zekan var, ve herşeyin altından kalkabilecek güçtesin daha 10 yaşındayken. Hayatından sanatı asla çıkarma, gitarı sakın bırakma, çalışmaya devam et, tiyatro yap, resimler çiz. Bunlardan daha iyi dostu olmaz insanın hayatında bunu unutma. Arkadaşlarına, arkadaşlıklarına sahip çık. Hiç bir zaman çocukluk arkadaşlıkların kadar temiz arkadaşlıklar bulamazsın. Derslerinin dışında bambaşka şeyler öğren. Kitaplar candır, unutma. Hayattan ne kadar çok şey öğrenirsen, o kadar çok şey anlarsın ondan, o kadar zevk alırsın yaşamaktan, o kadar eğlenirsin, bunu sakın unutma!

Unutmaman gereken bir şey daha;

Her gözünü kapattığında, sana tam karşından gülümsüyor olucak abin.

Artık onlar basamağında da sayılar biriktirmeye başladı ömrün. Ne güzel.

Seni çok seviyorum canım kardeşim.

İyi ki doğdun.

İyi ki varsın.

Abin

Hiç yorum yok: