28 Temmuz 2009 Salı

Meyan Kökü


Sesli düşünmekte midem, neticede akşamın çok da geç olmayan saatlerinde yudumladı acı dumanları. Aleve pek gerek olmazdı duman için, ateş olmadan çok duman çıkarttık nitekim. Sis oldu zaman zaman, göremedik önümüzü, en güneşli zamanlarda denizi buharlaştırdık. Her yerde bir parça. Yayıldık. Bulunduğumuz kabın şeklini aldık fen bilgisi kitaplarında. Milli eğitim, acımasız bir heykeltraştı icabında. Kırıp döktüğü talaşlardı ortalığı bulandıran, kaynak besbelliki odunlardı. Konuşmayan.

Sessiz odun parçaları bulunduran güzel ülkem, marangozhaneydi en babasından. Kimbilir kaç zımpara, zamparalık yapıyordu milyarlarca kalas üzerinden. Yavaş yavaş eriyorduk, şekilli odunlar cumhuriyetinde. Pres acımasızdı. Testere testlerde, şıklar dükkanın vitrinindeydi. Hal böyleyken çark dönmez. Bak işte penceredeki ışığa, ateş olmadan, duman. Kokmayan.

Dönülmez denilen bir çok yerden dönmeyi denedik. Hiç bir dönme iyi değildir. Bir barmen mi söyledi sanıyorsun? Cık, ben söylüyorum. Sonra yeni yollar keşfettik, her şey devletten beklenilmez bu diyarda. Kendi vergimizi hayata peşin ödedik madem kendi yollarımızı da çizmeliydik. Tek yuvarlak meşin değildi, yuvarlanan çoğu şey de işimize gelmedi. İlerlemek için iyi bir seçim değil bir kere. Yokuş aşağı giderken durmak için balata yakmak, tekerleğin icadından hemen sonrasına denk geliyordu. O yıllardan beri tekerleğin üstündeydik. Gezmek istedik ama bir şey eksikti. Yolcu olduk. Görmeyen.

Asfalt hoş değildi, zift kokan taşlar, yağmuru umursamıyordu. Toz kokan yağmur geri vermiyordu hiç bir buharlaşan sevgiyi. Yalan çok popüler, popülerse çok kulaklıktı. Cama dayanıyordu zihin, asfalt sesi kafa titretiyor, şöför seçimi şarkılar iç bayıyordu. Yalancı bir koku otobüs içine sinmiş, bardağın yarısı dolu sular ikram ediliyordu yolculara. Boku; bozuk, en stabilizesinden yollara atmak kolaydı ama, boştu ulan bardağın diğer yarısı. Pollyanna minik bir kızdan fazlasıydı zihinlerde, oysa o minik kıza çoktan tecavüz etmişti yuvarlanarak giden dönek dünya.Vicdanımız polisti güya, çok kolluk bir kuvvetti hakikatten ama. Duymayan.

Kollandıkça da ahtapota benzedik. Sünger oldu derimiz, denizin ortasında pörtlemiş gözlerle gezindik. Balıklara baktık alık alık. Satılığa çıkmış bir sürü deniz hıyarıyla karşılaştık. Ne acayip bir salata kocaman derya. Ne kadar kuzuyduk, melerken bile ağzımızdan kabarcık çıktığını farkettik. Köpüklerin edebiyatı pek bir fasondu, yüzeye çıkıp patır patır patlayanları izledik. Sözdük kalamadık ama, yazdık yine bir bok elde edemedik. Birer birer vurduk kıyıya, deryadaki darbelerde yalan oldu sonra. Birer zombi olduk hemen ardına. Hissedemeyen.

Hiç yorum yok: