2 Kasım 2008 Pazar

Gitmeler

Müzikten sanattan uzak bir ortamda büyümek, insanlara garip bir sanat anlayışı kazandırabiliyor. İlk olarak kendisinin yapamayacağı bütün sanatsal ürünleri beğenerek bu anlayışa sahip olan bünyem, yavaş yavaş enteresan bir hal almaya başladı, neyse.
Sanatsal ortamdan uzak bir dünyada, genel olarak bir köşe başında, kolları dirseklerinden bükülmüş gözlerinin üstünde ya da belinin üstünden kendi ağırlığı kadar insanları atlarken izleyerek birdir bir amelesi olarak geçirmiş çocuklar için müzik de bir o kadar yabancı bir o kadar değişik gelmiştir. Nitekim her askeri lojmanın bir ve ya iki tane olan müzik kanallarında çalan şarkılar hala kulaklarım çınlamakta, hiç bir şeyi o kadar istemsiz ezberlemedim zaten ben hayatımda.
Ankara’nın buz gibi ayazında 3 4 gün öncesinin karları, dünyanın en soğuk güneşlerinden birinin altında çamur olmaktalar, bense sabaha “bu sabah yağmur var istanbulda” diyerek uyandım. O tırt çocukluğum boyunca ismini hep karıştırıp, hangisi grup gündoğarken, hangisi mfö bilemediğim üç tane adamın siyah beyaz görüntüleri geldi aklıma, ensemde bir soğukluk hissettim, boğazdayım, bir vapurdayım sandım.Gözlerim dolu dolu oldu, ben bilemedim nedenini.
Gitmek istediğim yerin ismini bilmediğimden, kendim hayaller kurdum yıllardan beri gidemediğim yerlere, ben çizdim boğazı, ben çizdim deniz kenarlarını, ben çizdim bütün İstanbul’u. Memleketimi sevemedim, neresi memleketim bilemedim yıllarca, yollarda hatırlıyorum bir çoğunu her şeyin.
“insan memleketini niye sever
başka çaresi yoktur da ondan
amma biz biliriz ki
bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir
burayı seversen burası dünyanın en güzel yeridir
amma dünyanın en güzel yerini sevmezsen orası dünyanın en güzel yeri değildir “
Yazmıştı Yılmaz Erdoğan kimbilir neyi düşünerek, ben sevemedim, zor geldi bozkırı sevmek, yapamadım.
Gitme dürtüsü belki de bu yüzden var içimde. Bu şehirde yaşadığım her hayal kırıklığı için bu topraklara küfrettim, hep burayı suçladım. Bembeyaz karlardan sebeplenen çamuru değil de sabah yağan yağmuru istedim bu sabah bir kez daha.
Mahçubum o karlara, hiçbirinde suçlu değiller biliyorum, hiç bir küfrü haketmediler belki de.. Kendimi buraya karşı suçlu hissettiğimden gitmek istiyorum belki de, koskocaman ovayı çok hor gördüm. Tavşan dağa küstü, dağın haberi yine olmayacak. Oysaki tavşan farkında her şeyin bu yüzden gitmek ister bu dağlardan, bu yüzden hep dağı suçlar, dağa kızar.
Ankara’ya çok borçluyum, bu yüzden gitmek istiyorum, sindiremediğimden..
Özür dilerim.

Hiç yorum yok: