2 Kasım 2008 Pazar

Sorgu

+ Neye benzedi yaşadıkların?

- Hmm.. Şey.. Bilmiyorum aslında. Benim benzetmelerim, benim yaşadıklarımdan olucaktır en nihayetinde. Hazır çorba gibiydi. Tutturamadım hiç kıvamı, hep kaldı tencerenin dibinde bir miktar tortu. Ama, hep sen vardın, sen temizleyeceksin beni diye düşündüm.

+ Şu konuda anlaşmalıyız ki, ben yoktum. Var olan sendin. Beni sen yarattın ve biz sadece ufak bir parçasıyız O'nun. Hepiniz öyle korkuyordunuz ki kendinizden, sığınaklar inşa ettiniz cümlelerinizin yanınızda, sıkıştığınızda saklanabiliceğiniz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, beni de sığınaklarınıza bekçi yapıcak kadar küstahlaştınız, üstelik o sanarak. Varlığınız, yokluğunuzun hatasıydı ama özünüz kendi suçunuz. Başka neler yaşadın?

- Aslında ben, biz çok daha uzunuz. Yani evet, haklı olabilirsin tüm bu sığınak konusu hakkında ama, benim gibi insanlar binlerce yıldır nefes alıyor. Doğru anlatıp anlatamadığımdan emin değilim ama, aslında başka sığınaklarımızda oldu bizim. Mesela ben, ben sevdim. Sana, yani O'na, dua etmekten çok seviştim, hatasız oynayabilirim sandım ki az hata yaptım.

+ Bana hala yalan söyleyebiliceğini düşünüyorsun değil mi? Zihnin sana kullanman için evrildi. Küçük ömrünü küçük yalanlarınla geçirdin. Oysaki egon sana hep büyük olmanı emretti. Her yalnızlığında aynaların kırıldı. Hiç umursamamaya çalıştın. Az sonra geldiğin yere, yokluğa geri dönüceksin oysaki. Sevgin çok hormonaldi küçük adam, kendi ürettiğiniz 100 mg lik kapsüllerdeki ilaçlardan daha fazlası hiç olmadı vücudunda aşka dair. Kendin söyledin yalanı, kendin inandın ardından. Üremek, iç güdündü. İnanmadın, kılıf yaptın üzerine, oysaki o kapak, ancak içindeki hediye olduğu sürece anlamlıydı. Kaybetmekten korktuğun için hep kaybettin. Mutluluğa şartlandın ki mutsuzluğunun resmi oldu. İsyan ettin kimi zaman, komiktin. Korkaklığını sindiremedin.

- Saçmalıyorsun!.. Ben hiç korkmadım!.. Korktuysam da, sandığın gibi soysuzca değil. Birisi bir yalan uydurmuş olabilir, neden yapmıştır bilmiyorum. Ama böyle yürüyor dünyada işler. Biz, birbirimizden etkileniyoruz. Bir şey yapamazdım çocukken, susup öğrenmekten başka bana kim seçenek sundu ki hem?! Herkes sana dua ediyordu. Herkes dünyanın en tutkulu aşkını yaşamaktaydı. Filmler izlettiler, kitaplar okuttular. Evet, şartlanmış olabilirim ama bunun için bana bağıramazsın! Hem madem biz O'yuz, bütün bunlar O'nun suçu, buraya geleceğimizin farkındaydı O, bizim zayıflıklarımız O'nun zayıflıkları aslında!

+ Yaratık olmayı fazlaca kabullenmişsin küçük adam. Hala suçlu arıyorsun büyük resim için. Oysa bir günah keçisi hiç olmadı. Sen kendinin mahkumusun. Ayaklarına bağladığın zincirlerdi, dört bir yanını duvar yapan ve o zincirleri sen taktın. Belki işin daha zordu kendi türdaşlarından ama bu gardiyanlığını yaptığını sandığın hapishaneden hiç çıkmadığın gerçeğini değiştirmez. Ve dışarda yarattığın benim için herhangi bir mahkumdan farkın yok küçük adam. Üstelik yaptıklarını herhangi bir nedene bağlamadın öyle değil mi? Yani, elbet kısa vadeli küçük hesapların vardı, ama yaşamak için hiç sebep aramadın, düşünmeyerek kurtulabiliceğini sandın belki de ama, neyi düşünmediğinin hep farkındaydın.

- Öbür dünya diyorlardı. Öbür dünya için yaşıyor olabilirim aslında... Sınavdı işte biliyorsun. Annemiz ölürdü, bunu zor bir soru olarak algılardık, biraz üzülürdük elbet ama, yapamadığımız soruları boş bırakma hakkımız vardı sınav kağıdı elimizde olduğu sürece. Doğruyu bilen, doğru davranırdı. Doğruyu babamızdan öğrendik, o kimden öğrendi soramadık. Ödül vardı. Dilencilere para veriyorduk, çünkü bu onu mutlu ediyordu. Birini mutlu etmek sevaptı. Sevap ise huriydi. Yalan?.. Düşünmedik. Beni zorluyorsun.. Yürüyordu ama işte, birilerini kurban ediyorduk elbet ama, baksana dönüyor dünya. Ertesi gün masama bir çiçek konulucak iş yerimde, bir hafta sonra ise başka biri oturuyor olucak. Çark dönücek, sen neden rahatsızsın?..

+ Bak yine dediğim yere geldin. Neden mutsuzdun hatırlıyorsun değil mi? Hani amaçsızlıktan yakınıyordun daha iki hafta öncesinde arkadaşlarına, damarlarında dolaşan alkole rağmen. Hadi gör artık küçük adam! Öbür dünyayı görmediğiniz sürece buna inanmanız mümkün değil, bilim adamları her geçen gün rüyalarınıza bir çizik daha atmaktayken, senin gibiler hep çoğalıcak. Yürüyor dediğin sistemin kurbanları her geçen gün çoğalıyor. Bir gün kaybedenlere daha fazla çarpıyor olucak sistem, o gün kaosunuzu yaşayacaksınız. Üstelik yok olamayacaksınız, baştan başlıcaksınız filme. A, bak ne dedim? Yok olmak... Hiç düşündün mü küçük adam, dilenciye para vermeni iyi yapan şeyin aslında dilencinin kötü durumu olduğunu? Hiç düşündün mü, karanlığın aslında ışıksızlık olduğunu? Hiç düşündün mü, varlığını?..

- Ne diyorsun?.. Anlayamıyorum..

+ Sen, küçük adam, var olma sebebin, yok olma eğilimindir. O yokluğu ister, evren ilerde küçülmeye başlıcak yeniden, maddesel formun O'nun hiçliğine dönüşücek, bu dönüşüme katkıda bulunmaktan başka bir şey değil senin misyonun. Her biriniz küçük birer evrenlersiniz, aradığınız şey sizi yaşatan. Ve hep dışarıda hayal ettiniz, kiminizin huri rüyalarıydı, kimilerinizin popularite merakı, ego problemleri. Aynaların kırılmasının sebebi sensin oysaki küçük adam. Aradığın şey kendi içindeydi. Koskocaman bir evrende, mutluluğu elde edemediklerine bağladın. Bekledin. Ama hiç denemedin. Hayatının en büyük korkaklığı, aslında en büyük cesaretindi. Kendini bulabilenler çok çok azdı aranızda, bunlara gerçek mesihler diyoruz. Dünyanın en güzel sanat eserlerini yarattılar, en güzel binaları diktiler. Eğer illa bir sınav diyecekseniz yaşadıklarınıza, kazananlar sadece gerçek mesihlerdi küçük adam. Sizler figüranlarıydınız oyunun ve şimdi sen selam bile vermeden seyircine yok olucaksın. Boşa harcadığın ömrünün üzerine üzülemiyeceksin bile merak etme, sen hiç yaşamadın zaten küçük adam, hayatta kalmakla yaşamanın farkını hatırlıyorsun değil mi o çok sevdiğin dizelerde?

Hiç yorum yok: