2 Kasım 2008 Pazar

Pembe Topuk

Proje, ödev, ders, sınav .. diye giden bir küme var son zamanlarda hayatımda, nasıl genişlemişsem hepsiyle de kesişiyorum. Gözlerde sürekli bir uykusuzluk hali, hatrımı soranlara kusuyorum kinimi. “Neyin var?” sorusunun gerzekliği geriyor bünyemi. Yorgunum ulan işte, hem sanane ki. Yine merdivenlerden iniyorum, asansörü ritmik olarak bozulan lanet binadan. Gözüme sallanan bir şey takılıyor, aklım ödevimde. Yukarı kaldırıyorum kafamı hafiften, çıplak bacak ve sallanan kalça kombinasyonu açık bir belle tamamlanıyor iri kıyım kızımızda, tiksiniyorum. Güzel olmayan salak kızların, güzel olduğunu düşündüğü yerlerini topluma açması garip, ama bir o kadar da doğal. Doğal olan bana garip, kim garip?..

“Fıçiiuuvv” diye bir hollywood efekti çınlıyor kulaklarımda, flashback kahramanı oluveriyorum, biliyosunuz geçen bölümde jack di kahraman, sonra sawyer oldu, e ben de şimdi sıra ne var ki.. Hayır, Lost izlemiyorum Amerika'daki eyleme Yılmaz Erdoğan'ın da gdip destek verdiğini duyduğumdan beri, pek muhalifiz bu aralar.

Ayna karşısında bir çocuk, saçını tarıyor babasınınkiyle aynı model tarağını kullanarak.. Yana yatırıyor önce, sonra önleri kaldırıcak, nitekim o yıllarda önleri kaldırılmış bir saçın yan profilden görüntüsünün ne kadar tırt olduğunun farkında değil. Üzerinde beyaz bir t-shirt var, kumaşı lacoste unkine benziyor, ismini bilmiyorum, lacoste an farkı, salı pazarında satılıyor olması bu beyaz t-shirt ün. Altta ise, mavi bir şort var, göbeğe kadar çekilmiş. Oysa daha geçen sene paçaları iki santim kısa gelen bir pantolondu, kumaştan alınan verimi sonsuza götüren bir anneye sahip çocuk. Ayaklarında beyaz çorapları, topukları hafiften transparanlaşmış, ipliklerin pencerelerinden pembe topukları görülebiliyor.

Hayatında ilk kez ciddi bir aşk yaşıyor, üstelik çocukluk arkadaşına, üstelik annesinin arkadaşının kızına, üstelik babasının arkadaşının kızına. Heyecanlanması normal bu sebepten. Kahvaltıya gidiyor, ders çalışmak tek niyetleri. Ama yalnız olucaklar ilk gün. Çapraz apartmanın 4. katında oturuyor sevdicek, kahramanımız lanet ediyor, bu kadar yakın evlerin birbirini gören hiçbir penceresi olmamasına. Olsun, talih sadece filmlerdeki kurallarla işlemiyor.

Ve kız. Burcu. Flashback' in asıl sebebi. Kızı düşünürken anneannemin, “Bu oğlan anca koca götlüleri sever, dana gibi napacağğsa” sözü geliyor, üzülüyorum. Burcu, rengarenk giyinen manyak bir kız, dönemimizin kız grubu spice girls ün sexy girl ü kendisi. O hani en popüler olan kız, yanında çirkin arkadaşı da var en doğal olanından. Güzel kız, çirkin kız en iyi arkadaş çifti Burcu'lar içinde geçerli. Şişman sanırım, göbeği görünüyor zıpladığında, sessiz bir kız, dersleri 5 üzerinden 4 standartında, sevmiyor zeki, sempatik, şirin çocukları, piç adam onun da tercihi. O gün üzerinde koyu mavi bir kot var, onun üstünde de bir t-shirt. Yaşından büyük gösteriyor.

Evden çıkıyor çocuk büyük bir soğukkanlılıkla, bu sefer unutmadığı ev anahtarı ona güven veriyor. Adım adım gidiyor çapraz apartmana, gergin bünyesi zile basarken derin bir nefes almasını emrediyor, emirlere hiç karşı gelmiyor çocuk. Burcu çok daha rahat, onun için durumda bir problem yok, arkadaşı geliyor altı üstü. Çocuk Burcu'yu görüyor, yine dolaşıyor eli ayağı, Burcu ondan çok daha olgun duruyor şu haliyle. Neden pantolon giymedi ki hem, neden annesi çamaşırları cumartesi yıkamak zorundaydı ki hem, neden her iki güne bir pantolon düşücek kadar azdı ki pantolonu hem..
İlk adım, ilk şok oluyor, maviş isimli kanarya geleneği, bu evde daha evin antresinde çocuğu buluyor. Ötmekden ziyade baya baya ciyaklamaya başlıyor kuş. Burcu yanına gidiyor kafesin, çocuğu da alarak. Elini uzatıyor, kuş kafa atıyor eline, Burcu gayet bilmiş bir edayla su koyalım şunun suluğuna diyor. Çocuk gülümsüyor, yıllardır hayvanlardan korkar oysaki, deplasmanda oynaması yetmiyormuş gibi bi de üstüne çalışmadığı konudan sormadan başlıyor karşısındaki zalim. Dayanamıyor çocuk, o da elini uzatıyor tüm güveniyle, sempatik bir dokunuş beklerken parmağı acıyor beklemediği şekilde, bağırıyor istemeden, Burcu gülüyor, maç erken gelen golle, kontrolden çıkıyor.

Biraz televizyon izliyorlar, çocuk tsubasa beklerken, hiç izlemediği bir Maxi Tv çizgi filmi çıkıyor karşısına, fakir ama gururlu genç, fabrikatör kızıyla maç yaptığını şimdi farkediyor. Tarık Akan yerine İlyas Salman olduğunun farında değil o zamanlar. Çok uzun sürmüyor bu evre, çocuk kontrolü ele almak istiyor, hadi ders çalışalım diyor ki kıza dediğini yaptırabilsin. Kız peki diyor nazikçe, çocuk ikinci golü kendi kalesinde buluyor. Ders çalışma faslı pek stresli oluyor ikisi içinde, saniye başına kelime okuma hızındaki fark sayfa sonu stresi oluyor ikiliye, sayfayı ne zaman çevirmeliyim, onun bitimesini beklerken ne yapmalıyım gerginliği bir çok bekleyişten beter sıkıntıya sokuyor çocuğu. Çocuk odayı izliyor, kızın sayfayı bitirmesini beklerken, iğrenç Türkçe dersi kitaplarının en uzun parçasına denk geliyor, haftalardır beklenen buluşma. Dört sayfalık parçanın ikinci yarısında çocuğun ukala bakışlarından rahatsız olan Burcu, ben en iyisi yiyecek bir şeyler getiriyim diyor, mutfağa gidiyor. Çocuk, kızın renkli kalemlerine bakıyor, kendi defterlerine kırmızı kalemi babasının zoruyla sürterken, kızın bu kadar renkli kalemi olması çocuğa garip geliyor. Bacak bacak üstüne atmayı deniyor ardından, oturduklarından beri salladığı ayağının topuğu, her gidiş gelişte sürtüyordu halıya oysaki. Topuk pembesi bembeyaz çoraptan çok net bir şekilde görünüyor bu sefer. Adrenalin, böbreküstü bezinden salgılanmıyor, resmen bezler parçalanıp damarlar adrenalin taşımaya başlıyor. Önce kapatmaya çalışıyor eliyle deliği bir anlık panikle ama, nafile. Çaktırmamaya çalışıyor elinde bir tepsi, üzerinde iki bardak kola ve kahverengi porselen, cam arası bir maddeden yapılan yarı saydam tabağın üzerindeki pöti bör bisküvilerle Burcu geliyor.

“Ne oldu? Neden kızardın?” diyor Burcu, hasta karizması yapmaya çalışıyor çocuk küçücük beyniyle. Yemeye başlıyorlar bisküvileri, çocuk kolaya bandırıyor, oysaki kolayı emmiyor o lanet bisküviler çayı emdikleri gibi, olmuyor, çocuk da vazgeçiyor. Kelime tanımlarını yazmak için ilk kalem alma müdahelesinde, güne zaten loser başlamış çocuk, bir kez daha kaybediyor, bardak devriliyor şortunun üzerine, bacaklarına. Burcu koşup banyodan bir toz bezi getiriyor, toz bezi toz kokuyor. Centilmenimiz alıyor toz bezini şortunu ve bacaklarını siliyor, anlık şaşkınlıkla ayağını da kaldırıyor, beyaz pembeyi gizlemiyor. Gözgöze geliyorlar Burcu'yla, çocuk kızarıyor. Yerin dibine girmekten ziyade, yokolmak istiyor o anda. Devam ediyorlar ardından ödeve sanki hiçbir şey olmamış gibi, adrenalin ter yapıyor çocukta. Diz ekleminin arkasındaki ıslaklığı hissediyor çocuk, kola yüzünden yapış yapış, dünyanın en rahatsız insanı “Okuyalım, Anlayalım” sorularını cevaplıyor hem Burcu için hem kendi için.

Teşekkür ediyor ardından, kıza her şey için. Gidiyor evine doğru, pembe topuğu bilinmeyen marka halısaha ayakkabılarına temas ediyor, babasına neden Lescon bulamadıklarına kızdığı günü hatırlıyor, suratı kıpkırmızı, öğleden sonra ders var, onun öncesinde baba öğle tatiline işten gelip yemek hazırlayacak çocuğa. Burcu kapıyı kapatana kadar, gayet yavaş yürüyor çocuk, kapı sesi geliyor, çocuk koşuyor. Merdivenleri dörder beşer iniyor. Kendi apartmanın merdivenlerine ise ancak ikişer ikişer çıkmasına izin veriyor vücudu. Çok ses yapıyor ama umursamıyor, tek sayılı merdiven yüzünden son basamakların iki tane yerine bir tane kalmasına dahi çok bozuluyor. Gözleri dolu dolu, çoraplarını çıkarıp çöpe atıyor, mutfak musluğunda temizliyor burnunu. Odasına gidip önlüğünü giyiyor. şortunu değiştirmiyor, ayakları çıplak babasını bekliyor. Sessizce yiyorlar yemeklerini, baba çocuğu öpüyor, işine gidiyor, çocuk yürüyor okula tek başına baklava dilimli çoraplarıyla. Bakmıyor hiç Burcu'nun yüzüne, başka mahallelerde maç yapıyor akşamları..

“Fıçiuuvv”..

Gözlerim donmuş merdiven iniyorum, son basamak bitmiş olmasına karşın inmeye çalışıp sendeliyorum. Sendelediğim an kendime geliyorum. Asıyorum dersimi, odama koşuyorum..

Hiç yorum yok: