24 Haziran 2009 Çarşamba

İlk Gün

Beklenen an gelir..

Siyah bir pantolon, çizgili bir gömlek, kolda en parlağından bir saat. Minik bir plaza insanının en basit profili olsa gerek. Başladım işte bu adımlarla.

Ortalama 30-40 metrekarelik bir ofiste masa başında kendi laptopumla çalışıyorum. Şirket navigasyon sistemleri üzerinde çalışmakta. Harita işleri ve onlara dair yönlendirme yazılımları. Bu işlerin üzerindeki rolümüz genel anlamda onların ne yaptığını anlamaya yönelik. Sabah keyifli başlıyor, ilk izlenimler güzel. Ofiste Bob Marley bile çaldı bir ara. Seviniyoruz diğer stajyer arkadaşımla. Elimizde MapInfo kitapları ders çalışıyoruz. Öğlen yemeği heyecanı var hafiften...

Öğlen saati geldiğinde ofisin 7-8 kişilik mutfağında, sırayla yemek yendiğini öğreniyoruz, ve ilk ekipte biz bulunuyoruz. İlk gün için çıkabilicek en güzel yemek çıkıyor karşımıza: balık. Hayır, harbiden bunun için ayrı bi paragraf açılırdı aslında. Yani nasıl olur da ilk gün balık çıkabilir? Yenmesi bir ofisde daha rezil edici bir yemek var mıdır acaba? Elimizde bir çatal ve bir kaşık, balığın ulaşabildiğimiz etlerini yiyoruz. Elbet bir çoğuna da ulaşamıyoruz. Yemeğin ardından her nedense her şey tersine gidiyor. Bob Marley çalan ofiste, Sibel Can, Serdar Ortaç hatta İsmail Türüt falan çalmaya başlıyor. Herkesin kulağında bulunan kulaklıklar artık daha anlamlı hale geliyor. Acaba onlar ne dinliyorlar. Ofiste mutfağa girip, kendilerine nescafe dolduran insanları görüyoruz, nasıl yapılır nasıl edilir fikrimiz yok. Su içmeye bile ilk cesaretimiz, saat 3 civarı oluyor. Yorgunluk yavaş yavaş baş gösteriyor ve bitmesini bekliyoruz herşeyin. Ofis hayatı yavaştan öğrenciyi bayıyor. Plaza sıkıntılı, center bozuk.

Hiç yorum yok: